Brian K. Vaughan'dan erkeksiz dünya: Y- Son Adam (Y-Last Man)

Posted by little drop of poison | Posted in | Posted on 14:03

Şimdi başlığı okuyunca benim gibi çizgiroman cahilleri Brian K. Vaughan da kim ki diyecekler. Hemen önyargıyla yaklaşmayın. Aslında pek çoğumuz onu şu son birkaç yılda epey yakından tanımış sayılırız. Lost dizisinin yazarlarından biri olan Brian K. Vaughan, çizgiroman dünyasının baba figürlerinden biri (bunları çizgiroman delisi erkek arkadaşımdan dolayı biliyorum tabi); hem Marvel, hem DC, hem de Y'ın yayınlandığı Vertigo'ya yazıyor, üstelik X-Men'den Spider'mane Batman'den Wolverine'e bütün de bir parmağı var. Burada Brian K. Vaughan'ın çizgiromanlarına dair ukalalık yapacak değilim, dedim ya bu konuda cahilim; ama ilgilenenlere dumanı üstünde yepyeni bir blog adresi verebilirim: Post-apocomictic.
Brian K. Vaughan'ın çalışmalarına olan ilgim erkekarkadaşımın elime "Y- Son Adam (Y-The Last Man)" çizgiromanını tutuşturmasıyla gelişti. Vaughan ve Pia Guerra tarafından yaratılan ve 2002-2008 arası yayınlanan hikaye şöyle: 2002 yılında durup dururken bilinmeyen bir sebepten ötürü bütün erkekler ölüyor ve dünya üzerinde tek bir adamla tek bir erkek maymun kalıyor.
Şans bu ya, bu adam (veya garip ismini vermek gerekirse Yorick) Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyor ve annesi bir kongre üyesi. Epey bir bölüm Yorick, kendi klonunu doğurduğu için bütün bu olayların yaşandığını düşünerek kendini yargılayan bir genetikçi ve bir gizli örgüt üyesi ajanla birlikte neden dünyada kalan tek erkek olduğunu anlamanın yollarını arıyor. Olaylar geliştikçe (tabi ki) işler karışıyor, kafayı yemiş ultra feminist kendini "Amazon kızları" diye adlandıran kadınlar, Rus ajanları, İsrail gizli teşkilat üyeleri, hapishane kaçakları vesaire vesaire ne ararsanız Yorick'in peşini bırakmıyor. Boş gezenin boş kalfası, kendini "kaçış sanatçısı" olarak tanıtan Yorick'se dünyada kalan tek erkek olarak, etrafında gezen (çoğunlukla oldukça entellektüel ve mantıklı seçilmiş) kadınlar karşısında ilginç bir tezat oluşturuyor. Dünya nüfusunun yarısının, ve daha önemlisi profesyonel hayatın çoğunu oluşturan erkeklerin olmadığı dünyada tabi ki kaos yaşanıyor, teknoloji çalışmıyor, mesela Kazakistan'daki nükleer santral pek çok kişinin zehirlenmesine neden oluyor; bir yandan da geçmişte önemli işler yapmış kadınlar bir araya gelerek gücü ele geçirmeye çalışıyor.
Vaughan ve Guerra'nın bu çalışmasını bir distopya olarak adlandırmak yanlış olur. Zira distopyalar da ütopyalar gibi içinde yaşayanların bir zamanlar istemesiyle oluşmuşlar; Y-Son Adam'da ise herşey birden bire olmuş, doğa ananın günün birinde kendini Y kromozomundan temizleyeceğine inanan Amazonlar dışında bu durumdan memnun kimse yok. Y'de daha çok Saramagovari bir anlatı var; Saramago'nun "Körlük", "Yitik Adanın Öyküsü" ve diğer romanlarında olduğu gibi durup dururken bir değişken ortadan kalkıyor, veya değişiyor. Bu tip hikayeler "sihirli gerçekçilik" (magic realism) akımı olarak da adlandırılıyor ve bu türde yazara ani değişimin sonuçlarını hayal etmek düşüyor.
Sihirli gerçekçiliğin Aldous Huxley'in Brave New World örneğindeki gibi bilim kurgudan farkı, Maggie Ann Bowers'a göre bildiğimiz bir dünyada yer alması ama beklenmedik durumlar içermesiymiş. Brave New World'de ise bizim yaşadığımızdan çok farklı bir dünya anlatılıyordu. Bu akımının temsilcilerinden tanıdık isimler arasında 100 Yıllık Yalnızlık romanının yazarı Gabriel Garcia Marquez de var.
Y'yi ilgi çekici kılan pek çok detay var. Bir kere seçilen karakterler -Amerikan merkezci bir kitap olduğunu bir kenara koyarsak- toplumdan farklı kesimleri araya getirmiş. Örneğin demokrat ve cumhuriyetçi kadınlar arasında çatışma var; demokrat kadınların senatoda daha fazla temsil edilmesine sinirlenen cumhuriyetçi senatörlerin eşleri daha çok temsil edilmeleri gerektiğini söyleyerek olay çıkartıyor, demokratlarsa bunun ancak seçimle karar verilebileceğini diretiyorlar. Baya etkileyici bir sahne de ölen erkekler için anıt yapılan Washington D.C.'deki obeliskin yanında geçiyor. Maskeli olduğu için erkek olduğu anlaşılmayan Yorick, yerde oturan bir kadınla konuşmaya başlıyor:
Kadın: Bu akşam kime geldin Beth?
Yorick: Ben? Bilmem... Sanırım hala elveda demediğim bütün erkekler [...] Peki ya sen?
K: Mick Jagger
Y: Hakkaten mi?
K: Kesinlikle. Beni yanlış anlama, arkadaşlarımı özlediğim gibi kimseyi özlemiyorum ama bugün farkettim... Rolling Stones öldü.
Y: Siktir. Haklısın.
Ve sonra saymaya başlıyorlar: Dylan, Bowie, Beatles'ın geri kalanları, Eels'in hepsi, U2, Tom Petty, Tom Waits, Neil Young.
İsim konusunda da çok değil biraz uğraşılmış gibi görünüyor. Yorick Shakespear'in 5. sahnesindeki mezarcıyla konuşan kurukafanın adıymış. Hamlet onu görünce şöyle diyormuş (Shakespear tercüme etmek haddime düşmez, ingilizce veriyorum)

Alas, poor Yorick! I knew him, Horatio; a fellow of infinite jest, of most excellent fancy; he hath borne me on his back a thousand times; and now, how abhorred in my imagination it is! My gorge rises at it. Here hung those lips that I have kissed I know not how oft. Where be your gibes now? (Hamlet, V.i)

Yorick'in ablasının adı da Hero, o da yine ingilizce edebiyatı öğretmeni babalarının edebiyat sevdasından kaynaklanıyormuş. Etrafta koşuşturan Rus bir kadının ismini Natalya Zamyatin koymuşlar, ki sanırım burada "Biz" kitabıyla 20. yüzyıl distopyalarına ilham veren, hatta onların atası sayılan Yevgeny Zamyatin'e gönderme yapılmış hoşuma gitti.
Tabi bir yandan Y'de fazla göze batan ironiler de var; son erkeğin şapşal olması, son erkeğin ablasının ultra feministlerden biri olması, herkes onu bulmaya çalışırken son erkeğin kafasından geçen tek düşüncenin Avustralya'daki sevgilisine evlenme teklifi etmek olması gibi (yorumlarımda mümkün olduğunca spoiler'ı az tutmaya çalıştım). Ayrıca demin de dediğim gibi fazla Amerikan-merkezci olması ve dünyayı Amerikalılar-Ruslar-İsrailliler'e indirgemesi (en azından şu okuduğum kısım için) "ee diğerleri napıyo o arada" demeye neden oluyor.
Y'yi henüz bitirmedim onun için çok da anlamlı bir bitiş yazısı yazmayı doğru bulmuyorum. Ama bana heyecan veren bir çizgiroman olduğu kesin ve toplumsal cinsiyet veya ütopya okumaya meraklı olanların da ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Comments (0)